Ülkeme dair umudumu hiç kaybetmedim
Sevgili Aslı,
Duydum ki, Leipzig Kitap Fuarı'na davet edilmişsin. Ama gelmen mümkün değil. Çünkü on binlerce kişi gibi senin de yurt dışına çıkman yasak. Akademisyenler, siyasetçiler, devlet memurları, devletin kuruluşuna ve faaliyetine izin verdiği halde bazı okulların öğrencileri, devletin denetiminde olduğu halde bir bankaya para yatırmış olanlar, yazarlar, gazeteciler, hatta onların eşleri, çocukları yurt dışına çıkamıyorlar. Türkiye bir darbe girişimi yaşadı diye, "bu bize Allah'ın bir hediyesi" diyen Erdoğan'ın vatandaşlarına hediyesi de bu olsa gerek.
Konferansa Skype ile katılacakmışsın. Gelip dinlemeyi ve seni aylarca sonra görebilmeyi çok isterdim.
Ama benim gibi zorunlu gelenler için buralarda da hayat pek kolay değil. Pek çok bürokratik işlem, en pratik ve en ucuz seyahat yöntemlerini öğrenmek, bildiğin dillerin işe yaramaması... Elimde harita yönümü bulmaya çalışıyorum. Leipzig daha önce gittiğim hangi şehre yakındı acaba? Berlin, Köln, Stuttgart?
Oysa ülkemde gitmediğim, bilmediğim şehir yoktu. Şehirlerin özelliklerini, her mevsimdeki hava sıcaklığını, hangi tatlısının lezzetli olduğunu, sokaklarını bilirdim. Memleketimde öğrendiğim pek çok bilgi burada hiçbir işime yaramıyor.
Burada o kadar bilgi için çok uzun yıllara ihtiyaç var ve benim ise o kadar vaktim yok!
Mutsuz olduğumu sanma, burada günlerim iyi geçiyor. Ayrıca ülkeme dair umudumu hiç kaybetmedim. Senin gibi insanlar bana her zaman umut veriyor. "Hayır" kampanyasını pek çok zorlukla yürütün kadınları, gençleri izliyorum ve büyük heyecan duyuyorum.
Umarım sen de iyi ve umutlusundur. Yaşadıklarının ve cezaevi günlerinin etkisinin geçmiş olmasını umut ediyorum.
Senin katılacağın Leipzig konferansının ertesi günü, senden önce Bakırköy Cezaevi'nde kalan Barış Akademisyenlerinin duruşması var.
Barış Akademisyenleri, bugün Birleşmiş Milletler raporuyla da iyice açığa çıkan Cizre'de, Sur'da, Nusaybin'de insanlar öldürülürken, evler bombalanıp yıkılırken ve ne yazık ki ülke bu insanlık dışı yaşananlara sessiz kalırken "bu suça ortak olmayacağız" diye ortaya çıkmıştı. Sadece bir bildiri yayınladılar. Ama Erdoğan onlara "aydın müsveddeleri, karanlıksınız, cahilsiniz" diye saldırdı.
O konuşmanın ardından dört akademisyen tutuklandı, hepsi baskı gördü ve işsiz kaldı.
Daha kötüsü, her zaman Erdoğan'a bağlılığını belirten bir Mafya eskisi Sedat Peker, bir yazı yazarak "vatan evlatları imzaladığınız bildiriyi önüne alacak (...) sizin kanlarınızla duş yapmayı unutmayacaklardır" diyerek akademisyenleri tehdit etti.
Aynı kişi şimdi de referandum için benzer sözler söyleyerek "Referandumu yaptırmamak adına sokaklara çıkan olursa onları sokaklarda bekleyeceğiz" dedi.
Kendisine oy verenleri gerilim tırmandırarak yanında tutmaya çalışan Erdoğan'a yakışan bir taraftar!
Referandum sürecinde Türkiye'de "Hayır" oyu verecekleri "teröristlerle yan yana olmakla" suçlayan Erdoğan'ın bu söyleminden etkilenen kişiler de var. Geçen gün yolda tesadüfen tanıştığım bir kadın "Hayır"cı olduğumu öğrenince Erdoğan'ın Avrupa'da yarattığı konuşma krizini kast ederek "bizi buralarda konuşturmuyorlar, sen Erdoğan'ı desteklemiyorsan ya PKK'lısın, ya FETÖ'cüsün" dedi. Sonra büyük bir öfkeyle Erdoğan'ın yol ve köprü yaparak büyük işler başardığını, diktatör olsa başımızı zorla örttüreceğini" anlattı.
Bana bu kadar çok öfke duymasına çok şaşırdım. Sadece iki dakika önce tesadüfen tanışmıştık ve kendisinden yaşça bir hayli büyüktüm.
Oy kullanma sırasında da böyle öfkeli davrananlar olabilir mi? Olma ihtimali var. Stuttgart polisi Türkiye vatandaşlarının oy verme sürecini "kritik" diye seviyelendirmiş. Yani oy verme sürecinde olay çıkma ihtimali görüyorlar.
Eğer "evet" vereceklerden bazıları Sedat Pekerler, ya da benim yolda tanışıp adımı bile öğrenemeden beni "terörist" ilan eden kadın gibi düşünüyorlarsa, evet, olay çıkabilir.
Sohbet, Kitap Fuar'ından yine referanduma geldi. Bugünlerde en çok referandum üzerine konuşuyorum zaten. Katılacağın programda başarılar. Sevgiler
0 Kommentare verfügbar
Schreiben Sie den ersten Kommentar!