Die Repression gegen die HDP, von der Tausende Mitglieder im Gefängnis sitzen, stieg stetig. Zum Beispiel stürmte die Polizei einen Tag vor den Wahlen 127 Wohnungen in Istanbul und nahm unzählige Menschen in Untersuchungshaft, darunter auch viele Gemeinderäte der HDP und StimmenzählerInnen.
Die HDP war die Schlüsselpartei dieser Wahlen. In den Ortschaften, wo überwiegend KurdInnen leben, gewann die HDP, während sie in westlichen Städten, auch in Zusammenarbeit mit anderen Parteien, die Strategie "AKP besiegen" verfolgte.
Die AKP, die eine Allianz mit der rassistischen Partei MHP schloss, verlor in Städten wie Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Mersin wie auch in den wichtigsten westlichen Städten. Die HDP hat in Istanbul, wo sie 13 Prozent der Stimmen bekam, den CHP-Kandidaten Ekrem İmamoğlu unterstützt. Und İmamoğlu hat, wenn auch knapp, gewonnen.
Aber in Istanbul ist das Resultat noch nicht offiziell. Die Stimmen sollen noch einmal gezählt werden, findet die AKP – obwohl seit den Wahlen schon mehr als zwei Wochen vergingen. Die Stimmen wurden bereits mehrfach gezählt, aber das Resultat bleibt gleich. İmamoğlu führt.
Erdoğan möchte nun eine Wahlwiederholung in Istanbul. Obwohl die Vereinigung türkischer Rechtsanwaltskammern sagt, dass hier das Recht mit Füßen getreten wird und İmamoğlu zum Gewinner erklärt werden soll, ändert sich nichts.
Während ich diese Sätze schreibe, gibt es noch keine offizielle Erklärung, was den Bürgermeister Istanbuls betrifft. Ich möchte zurück in mein Land und meine Stadt, die ich wegen Erdoğans repressiver Politik verlassen musste.
Du hast verloren, Erdoğan! Ich möchte mein Land und meine Stadt zurück.
İstanbul'umu geri ver Erdoğan!
İstanbul, benim şehrim. Sokaklarında oynayarak büyüdüğüm, bir yaz tatilinde ilk kez aşık olduğum, denizi seyrederek hayaller kurduğum, üniversite yıllarında sol yumruğumu havaya kaldırarak isyan ettiğim şehir.
Katıldığım renkli feminist eylemlerin, izlediğim şahane konserlerin, heyecanlı futbol maçlarının hazzı, her Cumartesi Galatasaray Meydanı'nında gözaltında kaybedilenlerin yakınlarıyla yan yana durmanın hüznü hala içimde.
Büyükada'ya giden teknenin yanında bize eşlik eden martılar, hatta yunuslar gözümün önünde.
Avrupa'yla Asya'yı ayıran Boğaz'ın kıyısında yediğim taze balığın, anason kokulu rakını tadı hala damağımda.
Bundan tam yirmibeş yıl önce, benim şehrimde Recep Tayyip Erdoğan belediye başkanı seçildi. 13 partinin yarıştığı seçimde sadece yüzde 25 oy almıştı.
Bu seçimden sonra Türkiye, adım adım siyasetin basamaklarında ilerleyen ve adım adım demokrasiden uzaklaşan bir Erdoğan'a tanık oldu.
İstanbul ise, o günden bugüne Erdoğan ve onun partisi tarafından yönetilerek, kontrolsüz bir yapılaşmaya, ormanların talanına, yasaklara, İslami bir yaşam tarzının dayatılmasına maruz kaldı.
Ve geçtiğimiz günlerde, 31 Mart'ta yapılan seçimlerde, yirmi beş yıldan sonra İstanbul'da ilk kez Erdoğan'ın partisi dışında bir parti seçimi kazandı. On milyondan fazla seçmeni olan bu kentte, yıllardır ilk kez, Erdoğan'a muhalif olanların yüzü güldü.
Oysa, muhalifler için hiç de kolay bir seçim değildi. Son üç seçim ve oylamada olduğu gibi, 31 Mart seçimlerinde de, her yerde özellikle de Kürt illerinde iktidar partisinin seçmen listelerinde usulsüzlük yaptığı iddia edildi. Belgeler sosyal medyada ve muhalif medyada yayınlandı. Ama seçim güvenliğinden sorumlu Yüksek Seçim Kurulu bunları dikkate almadı.
Seçim kampanyası da eşit koşullarda yürütülmedi.
Medyanın neredeyse yüzde 95'ini kontrol eden, ona muhalefet eden az sayıda medya organına da baskı uygulayan Erdoğan, istediği gibi yalan söyledi, istediği gibi tehdit etti.
8 Mart'ta kendilerine şiddet uygulayan polisi ıslıklarla protesto eden kadınlar için "ezan sesini ıslıkla protesto ettiler" diye suçladı.
Onun tehdit, baskı ve şantajlarından en büyük payı Kürtler ve Kürtlerin desteklediği parti aldı.
Binlerce üyesi tutuklu olan HDP'ye yönelik baskılar artarak devam etti. Örneğin İstanbul'da seçime bir gün 127 evi basan polis, HDP belediye meclis üyesi adayı ve sandık görevlilerinin aralarında bulunduğu çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.
HDP, bu seçimin kilit partisiydi.
Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde 70 belediye kazanan HDP, batı illerinde "AKP'ye kaybettirme" stratejisi uyguladı.
Irkçı parti MHP'yle ittifak yapan AKP, Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Mersin gibi Kürtlerin göç ettiği en büyük ve en önemli Batı kentlerinde seçimi kaybetti.
Bakanlık, başbakanlık yapmış ve Meclis Başkanlığı görevinden istifa ederek aday olan Binali Yıldırım gibi iddialı bir adaya rağmen, 25 yıldır yönettiği İstanbul'da da kaybetti.
HDP, yüzde 13 oy aldığı İstanbul'da CHP'nin adayı Ekrem İmamoğlu'nu destekledi. Ve İmamoğlu az bir farkla kazanan isim oldu.
Ancak İstanbul'da sonuç resmileşmedi. Çünkü AKP seçimin üzerinden iki haftadan uzun bir zaman geçmesine rağmen, itirazlarda bulunarak oyları yeniden saydırıyor. Oylar defalarca sayılıyor, sonuç yine değişmiyor, İmamoğlu önde.
Erdoğan İstanbul'da yeniden seçim yapılmasını istiyor.
Türkiye'nin bütün avukatlarının üst örgütü olan Türkiye Barolar Birliği İstanbul'da hukukun çiğnendiğini, İmamoğlu'nun kazandığının ilan edilmesi gerektiğini söylese de değişen bir şey yok.
Ben bu satırları yazarken İstanbul'un belediye başkanı henüz resmi olarak açıklanmamıştı.
Erdoğan'ın baskıcı politikaları nedeniyle terk etmek zorunda kaldığım ülkemi ve şehrimi geri istiyorum.
Kaybettin Erdoğan! Bana ülkemi ve doğduğum şehri geri ver!
0 Kommentare verfügbar
Schreiben Sie den ersten Kommentar!