Erdoğan'ın "şahsi" Türkiyesi'nde Suriye manzarası
"Almanya, İngiltere, Fransa ve şahsım bir zirve yaptık." Bu sözler Erdoğan'a ait. Erdoğan'ın sözünü ettiği zirve, Almanya Başbakanı Merkel, İngiltere Başbakanı Johnson ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron'la yaptığı Suriye konulu toplantıydı. Erdoğan'ın bu cümlesi, tek adam rejimini de, AB ülkelerinin Türkiye'yle kurduğu ilişkiyi de çok güzel tanımlıyor.
Suriye konusuna geçmeden önce Erdoğan'ın "şahsıyla" özdeş gördüğü ülkede neler oluyor, hatırlatmak isterim: İstanbul ve Ankara'da Şilili kadınların Las Tesis dansını yapan kadınlara biber gazıyla saldırıp gözaltına aldılar. İzmir'de kadınlara soruşturma açıldı. Dünyanın pek çok ülkesinde kadınlar dans etti, bir tek Türkiye'de saldırıya uğradılar.
Kitapları dünyada çok satanlar listesine giren ve üç yıldır tutuklu olan Ahmet Altan, tahliye oldu. Ama 9 gün sonra "pişmanlık göstermediği" gerekçesiyle yeniden tutuklandı. Yine üç yıldır tutuklu bulunan ve AHİM kararına rağmen tahliye edilmeyen HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'a kendi röportajının yayınlandığı gazete, cezaevi idaresi tarafında verilmedi.
Son yılların en ağır enflasyonu ve işsizlik yaşanırken, "ekonomik kriz" demek de soruşturma gerekçesi oldu. Erdoğan'ın Ekonomi'den sorumlu damadı ekonomiyi eleştirenleri teröristlere benzetti.
Ana muhalefet partisi CHP'nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, sosyal medya hesabı üzerinden 7 yıl önce yaptığı paylaşımları nedeniyle 9 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Basın artık tamamen onun kontrolünde. Öyle ki, "İskandinav ülkeleri erken emeklilik yüzünden battı", dedi, ama gazeteciler onun bu cehaletiyle ilgili soru soramadılar. "İskandinav ülkelerinde erken emeklilik yok ve dünyanın en müreffeh ülkeleri" diyemediler.
Sosyal medya da kontrol altında. İçişleri bakanlığının verilerine göre günde ortalama 6 kişi sosyal medya paylaşımları nedeniyle soruşturmaya uğruyor. 2015-18 arasında 2 bin 754 kişi tutuklandı.
İşte, Erdoğan'ın "şahsi" Türkiyesi'nde durum bu.
Tabii bir de Erdoğan'ın Milli Suriye adını verdiği bir ordusu var. Suriye'yi işgal harekatında birden bire ortaya çıkan bir ordu. Basına yansıyan icraatlarından, DAİŞ'çilere benzediğini görüyoruz. Türkiye'de nerede ve nasıl yaşıyorlardı, bilen yok. Harcamalarının nasıl yapıldığı belli değil. Muhallefet, bütçe görüşmelerinde bu ordunun harcamalarını sordu, iktidar partisi yanıt vermedi.
Şimdi o ordu, Serekaniye'de. Oradan göç etmek zorunda kalan yaklaşık 300 bin Kürdün yerine, cihadistlerin aileleri yerleşmeye başladı. Erdoğan "Kapıları açar, Suriyeliler'i Avrupa'ya gönderirim" tehditiyle, AB ülkelerini susturmayı başardı.
Üzerinde pazarlık yapılan Suriyeliler ise, Türkiye'de mülteci bile değiller. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün verdiği rakamlara göre, yaklaşık 4 milyon Suriyeli'nin sadece 99 bininin yasal oturumu var. Geçici kamplarda ise yalnızca 87 bin Suriyeli kalıyor. Geri kalanlar başının çaresine bakıyor.
Çocuklar bile kayıt dışı işlerde ve düşük ücretlerle çalışmak zorunda.
Türkiye'de yaşayan Kürtler de, Erdoğan'ın hem Suriye'deki Kürtlere yaşattıkları, hem de kendi yaşadıkları nedeniyle Erdoğan'a çok kızgın. Oy verdikleri HDP'ye tutuklama saldırısı hergün devam ediyor. Yerel seçimlerin üzerinden daha 6 ay geçmeden, HDP'li belediye başkanları birer birer tutuklanıyor. Yerlerine Erdoğan, devlet memurlarını atıyor.
Kürt illerinde işgal görüntüsü var. Her tarafta asker ve polis dolaşıyor.
Kadınlar öfkeli, Kürtler öfkeli, yaklaşık dörtte biri işsiz olan gençler öfkeli. Yolsuzluk iddialarına, israf görüntülerine kulak kabartanlar öfkeli. Geçim sıkıntısı çekenler öfkeli.
"Şahsı"nın rejiminden kurtulmanın yolu, kadınların dans ederek söylediği sözlerde gizli galiba: "Asla yalnız yürümeyeceksin."
0 Kommentare verfügbar
Schreiben Sie den ersten Kommentar!